30 Eylül 2015 Çarşamba

12.SINIF EDEBİYAT KİTABI ETKİNLİK CEVAPLARI (TÜMÜ)

12.SINIF TÜRK EDEBİYATI KİTABI ETKİNLİK CEVAPLARI-12.Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Lider Yayınları 20-46.Sayfa-12. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Lider Yayınları Sayfa 109- 129-12. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Lider Yayınları Sayfa 148- 221- 12.Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları(Sayfa 57-86) Lider Yayınevi


2013-2014 Lider Yayınları 12. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları

2013-2014  Lider Yayınları 12. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları

  Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının Oluşumu
Etkinlik: a) 1918-2000 yılları arasında toplumu derinden etkileyen sosyal ve siyasal olaylar nelerdir? Bu olaylarla edebî hareketler arasında bir bağlantı var mıdır? Araştırınız.
C. 1918-2000 yılları arasında toplumu derinden etkileyen birçok sosyal ve siyasal olay meydana gelmiştir. Bunlar :
Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)
Atatürk'ün Samsun'a çıkması (19 Mayıs 1919)
Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919)
Erzurum Kongresi (23 Temmuz – 5 Ağustos 1919)
Sivas Kongresi (4 -11 Eylül 1919)
Mustafa Kemal, ulusal mücadeleyi yönetmek için merkez olarak seçtiği Ankara'ya geldi (27 Aralık 1919).
“Osmanh Meclis-i Mebusan”ı İstanbul'da açıldı (12 Ocak 1920)
Burada Mustafa Kemal’e bağlı temsilciler “Misak-ı Milli kararlarının kabul edilmesini sağladılar (28 Ocak 1920)
İstanbul'un işgali 15 Mart 1920
23 Nisan 1920 TBMM açıldı.
Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) – Ankara'daki TBMM antlaşmayı reddetti.
1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı.
Başkumandan Meydan Muharebesi'yle düşman denize döküldü. (30 Ağustos 1922) Kurtuluş Savaşı kazanıldı.
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923
2 Ekim 1923'te işgal kuvvetleri İstanbul'dan ayrıldı.
6 Ekim 1923'te Türk ordusu coşkun gösteriler ve sevinç gözyaşları içinde İstanbul'a girdi.
29 Haziran 1939’da Hatay Millet Meclisi Türkiye’ye katılma kararı aldı.
13 Ekim 1923'te Ankara’nın başkent olması kabul edildi. 29 Ekim 1923’te rejimin adı konularak cumhuriyet ilan edildi. Oy birliği ile Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı, ilk Cumhuriyet hükümetini kurma görevini İsmet Paşa'ya verdi.
3 Mart 1924 Halifelik kaldırıldı.
Tevhid-i Tedrisat kanunu çıkarıldı (1924)
Latin alfabesi kabul edildi. 1928
Tekke ve zaviyeler kapatıldı. 1925
Soyadı kanunu 1934
10 Kasım 1938 – Atatürk'ün vefatı
1939-1945 2. Dünya Savaşı
ABD, Rusya ve İngiltere, Birleşmiş Milletleri kurdu.
1949'da NATO kuruldu.
Türkiye 1952'de NATO'ya kabul edildi.
1946'da Demokrat Parti kuruldu, 1950'de iktidara geldi.
27 Mayıs 1960 Askeri darbe yapıldı.
1974 – Kıbrıs Barış Harekatı
1983 KKTC kuruldu.
12 Eylül 1980 askeri darbe yapıldı.
28 Şubat 1997 postmodern darbe, 28 Şubat süreci
b) Atatürk ilke ve inkılaplarının edebî eserlere nasıl yansıdığını araştırınız (Hazırlık Çalışması’ndaki 1. etkinlik içindir.)
Etkinlik: “Cumhuriyetçilik” ve “Laiklik” ilkeleri hakkında bilgi edininiz.
Cumhuriyetçilik:
Batı dillerinde cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendisini yönelmesidir. Cumhuriyete hayat veren damarların başında ise demokrasi geliyor. Gerçek cumhuriyet rejimlerinde sistemin demokrasi ile olan ilişkisi çok önemlidir. Çünkü iç ve dış tehlikelere karşı cumhuriyet kendisini, demokrasinin gerekleri içinde koruyacaktır. Bunun dışına çıkılırsa; demokrasi ile cumhuriyet arasında kopukluk başlar. Eğer böyle olursa en büyük zararı cumhuriyetin yine kendisi görecektir. Demokrasiyi benimsemiş siyasî rejimlerde, özgürlüklerin kullanılma alanları demokrasinin kuralları ile sınırlandırılmıştır. Cumhuriyet rejiminde kimsenin sınırsız hak ve hukuku yoktur. Çünkü demokrasilerde; kişilerin, dolayısıyla, toplumların özgürlükleri, hukuk yolu ile güvence altına alınmıştır. Bunların sınırları da adaletin kalemi ile çizilmiştir.
29 Ekim 1923'te ilân edilen cumhuriyetin alt yapısını Atatürk aşama aşama nasıl hazırlamıştı? Cumhuriyet, lâik bir sistem üzerinde kurulacaktı. Yani cumhuriyet idaresinde ne halifeye ne de onun kalıntılarına yer vardı.
Cumhuriyeti adaletli bir hukuk sistemi koruyacaktı. Cumhuriyetin genç kuşakları çağ dışı kişiler tarafından değil, bağımsızlık ve hürriyetin değerini bilen öğretmenler tarafından yetiştirilecekti. İmparatorluktan kalan mantık dışı ne varsa hepsi kaldırılacak, cumhuriyetin temelini ilim oluşturacaktı.
Bilgisiz ve bilinçsiz bir halk topluluğunun ulus olma hakkına sahip olamayacağını vurgulayan Atatürk, ulusun bilinçlendiği oranda hak ve hukukuna sahip çıkacağını biliyordu. Bu nedenle eğitim ve kültüre çok önem vermiştir. O'nun, bir bakıma kültürü, cumhuriyetin temellerinden biri olarak görmesindeki neden budur.
Atatürk, cumhuriyetçilik ilkesiyle ilgili görüşlerini birçok kez dile getirmiştir:
"Türk Milleti, halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur." (Afet İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan sh. 352)
"Türk Milleti'nin yaradılışına ve karakterine uygun idare, cumhuriyet idaresidir. Bu günkü Hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Yönetim halk, halk yönetim demektir." (Söylev ve Demeçler C.III. sh. 75, C. II sh. 230)
"Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak milletin egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır. Onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasal özgürlük sağlamaktır." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, sh. 71,73)
Laiklik:
"Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" şeklinde özetlediğimiz lâiklik ilkesi, Türk Devriminin vazgeçilmez bir unsurudur. Demokratik olmanın da gereği…
Atatürk'e göre din, insanların vicdanlarında yer alması gereken kutsal bir kavramdır. Bu düşünceden yola çıkan Gazi 31 Ocak 1923'de şu sözleri söylüyordu:
"Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur."
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlam temeller üzerine oturtulabilmesi için, ilk önce devletin kurum ve kuruluşlarının laikleştirilmesi gerekiyordu.
DEVLETİN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
1.)Samsun’a çıkış. Amasya kararları, Erzurum, Sivas Kongreleri ile ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi ilkesinin vurgulanması.
2.)23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin açılması. "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesinin kurtuluşun ve kuruluşun simgesi olması.
3.)20 Ocak 1921 Anayasasının kabulü.
4.)1 Kasım 1921 Saltanatın kaldırılması.
5.)29 Ekim 1 923 Cumhuriyetin ilânı.
6.)3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılması.
7.)20 Nisan 1924 Anayasasının kabulü.
8.)10 Nisan 1928 Anayasadan Türkiye Devletinin "Dinî islâmdır" hükmünün çıkarılması.
9.) 5 Şubat 1937 Anayasada değişiklik yapılarak Türkiye Devletinin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı olduğu hükmünün Anayasaya konması.
HUKUKUN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
1.)8 Nisan 1924 Şer'î mahkemelerinin kaldırılması.
2.)30 Kasım 1925 Tekke ve Zaviyelerin kapatılması
3.)17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanununun kabulü.
4.)22 Nisan 1926 Borçlar Kanununun hazırlanması.
5.)24 Kasım 1929 İcra, İflas Kanunlarının kabulü.
6.)15 Mayıs 1929 Deniz Ticaret Kanununun kabulü.
7.)5 Aralık 1934 Kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının verilmesi.
EĞİTİMİN LAİKLEŞTİRİLMESİ
1.)3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat (Öğrenimin Birleştirilmesi) Kanunu
2.)5 Kasım 1925 Ankara Hukuk Fakültesinin açılması.
3.)26 Aralık 1925 Uluslararası Takvim ve Saatin kabul edilmesi.
4.)24 Mayıs 1928 Lâtin rakamlarının kabulü.
5.)1 Kasım 1928 Lâtin alfabesinin kabulü.
6.)10 Haziran 1933 Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun’un kabulü.
7. )1 Ağustos 1933 Üniversiteler Kanununun çıkarılması, Darülfûnun'un kaldırılması. İstanbul Üniversitesinin kurulması.
KÜLTÜRÜN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
Kültürde lâikleşmenin yollan aranırken elbette örf ve âdetlere bağlı kalınacaktı. Tarihten gelen hiçbir şey yok edilmeyecekti.
İşte bu düşünceden yola çıkılarak;
1.)30 Kasım 1925 tarihinde 677 sayılı Kanun ile Meclis tarikatları yasaklıyor, tekke, türbe ve zaviyeler kapatılıyordu.
2.)25 Aralık 1925 tarihinde de Meclis tarafından şeyhlik, seyyitlik, üfürükçülük, dervişlik, emirlik, falcılık, büyücülük, muskacılık gibi san ve sıfatların kullanılması ve bunlara ait özel kıyafetlerin giyilmesi yasaklanıyordu.
Atatürk'ün laiklikle ilgili görüşlerini Söylev ve Demeçlerinden aktarıyoruz.
“Mensubu olmakla mütmain (tatmin) ve mesut bulunduğumuz İslâmiyet dinini yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yüceltmenin kesin elzem olduğu gerçeğini gözlüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdâni kanaatlanmızı, karışık ve dönek olan her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan politikacılardan ve politikanın bütün organlarından bir an evvel ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünyevî ve uhrevî (ahretle ilgili) saadetinin emrettiği bir zorunluktur." (Söylev ve Demeçler C. I. sh. 330)
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz biri milletin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz." (Kılıç Ali-Alatürk'ün Hususiyetleri, sh. 116)
"Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar." (Söylev ve Demeçler C. III. sh. 76)
Etkinlik: “Toplumun uluslaşmasında bireysel bilincin rolü” hakkında araştırma yapınız .
Modern toplumlarda, yetiştirilen bireylerin farklı kültürel gruplarla etkileşim içerisinde olmaları ve etkileşimlerinde olumlu tutumlar geliştirmeleri beklenmektedir. Bu nedenle, gelişmiş ülkeler eğitimle ilgili sorunlarına çözümler üretirken, çok kültürlü eğitim çalışmalarına da yer vermektedirler. Çok kültürlü eğitim, öğrencilerin farklı kültürleri hoş karşılamalarının sağlanması için, öğrenme ortamlarının farklılaştırılması üzerine odaklanmaktadır. Bunun için de öğretmenler, öğrencilerinin, kendi kültürleri dışındaki bireylerin değerlerine saygı duymalarını, farklı kültürlerle ilgili ön yargılarını ortadan kaldırmalarını ve farklılıkların insanlar için bir zenginlik olduğunu benimsemelerini sağlayacak öğrenme ortamları yaratmalıdırlar. Bu nedenle, bu çalışmada, çok kültürlü eğitimin gelişim süreci ve öğrenme ortamlarına yansımalarıirdelenmeye çalışılmıştır. Anahtar sözcükler: çok kültürlü eğitim, öğrenme, eğitim programı
Etkinlik: “Sezgicilik (Bergsonculuk)” konusuyla ilgili bilgi edininiz.
Sezgicilik ya da Entüisyonizm, felsefi bir kavram olarak sezgiye akıl, zihin ve soyut düşünme karşısında hem öncelik, hem de üstünlük tanıyan felsefe akımıdır. Henri Bergson akımın kurucusudur, bu nedenle kimi zaman felsefe tarihinde Bergsonculuk olarak adlandırılması da söz konusudur.
Sezgiciliğe göre bilginin, özellikle de felsefe bilgisinin kaynağı ve temeli sezgidir. Burada önemli olan sezgi kavramının içeriğidir. Felsefi anlamda sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğruya keşfedilme ve dolaysız, aracısız birden bire kavranılma anlamında kullanılmaktadır. Buna göre, varlıkları bize oldukları gibi veren bilgi, sezgidir. Bergson'da bu kavram daha da özel bir anlamda gerçeği dolaysızca kavrama yetisi olarak belirtilmiş, algıların ve zihnin bir tür bireşiminden müteşekkil sayılmıştır. Bergson'da, kendi bilincine varmış içgüdüler sezgi olarak değerlendirilir ve bu kavram felsefenin merkezine oturtulur.[1]
Ortaçağ felsefesinde önemli isimlerden biri olan İmam Gazali'de, 19. yüzyıl felsefesinde ise hegelci aşırı sistematik ve soyut felsefelere karşı bir tepki olarak Henri bergson'un felsefesinde görülür. Gerçeklik sezgi ile bir kerede ve tam olarak kavranır, akla dayanan bilgi ise asla tam ve kesin olamaz düşüncesi bu felsefelerin ana tezidir. Böylece hem rasyonalizme hem de materyalizme bir karşı çıkış sözkonusu edilmektedir.
Matematik felsefesinde ve etikte sezgicilik
Felsefede hem matematik felsefesi hem de etikte kullanılan bir kavramdır.
Etikte sezgiye dayanarak etik önermelerinin doğrulanmasını, kabulunu veya reddedilmesini tanımlar. Buna göre sezgiye uyumlu etik önermesi kabul edilebilir, sezgiye dayanmayan veya sezgiyle uyumsuzluk gösteren etik önermesi kabul edilemezdir. Eylemlerin doğru ya da yanlış oluşları, onlar üzerine düşünmeyle ulaşılacak bir sonuç değil, aksine doğrudan sezgiyle varılacak bir bilgidir. Sezgicilik dışında da belirli etik sorunlarına dair genel sezgilerin sorunun çözümüyle uyumlu olmasına çoğu etikçi dikkat etse de sezgicilikte, düşünme ve deneyimin ötesinde bilgiye ve dolayısıyla sonuca sadece sezgiyle varılması gerektiğinden, etik sorunlarının genel sezgiyle tamamen uyumlu bir şekilde çözülmesine önem verilir.
Matematikte ise sezgicilik kavramı Luitzen Egburtus Jan Brouwer isimli Hollandalı matematikçi tarafından ileri sürülmüştür. Matematik sezgicilik olarak adlandırılmaktadır. Bununla birlikte köken olarak Henri Poincaré ve Leopold Krönecker'de bulunabilir.[2] Buna göre, matematiksel belitler (aksiyom) doğrudan doğruya sezgi yoluyla kavranabilirler. Matematiksel önsellikler sezgi yoluyla kavranırlar ve bu nedenlede bu durum, matematiğin üstünlüğünü gösterir.
Edebiyatta Sezgicilik
Bir maddeyi kavramak için iki göze ihtiyaç olduğunu savunan edebi görüştür. Buna göre gözlerden biri maddenin görünen kısmını diğeri ise görünmeyen kısmını görmeli algılamalı eğer maddeye kalp gözüyle manevi bir bakışla bakılmazsa onu eksik kavramış sayılırız düşüncesini savunur.
Etkinlik: “Gerçeküstücülük (sürrealizm)” ve “varoluşçuluk (egzistansiyalizm)” akımlarıyla ilgili araştırma yapınız..
SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)
20.yüzyılın başlarında Andre Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır.
Gerçeküstücülüğün bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar.
Sürrealistler, Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlar, bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır. Dolayısıyla içinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir. Akılcılığın karşısındadırlar, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.
Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır”.
Andre Breton
Bu akımın Batı’daki en önemli iki temsilcisi Andre Breton ve Paul Eluard’dır.
Bizim edebiyatımızda Oran Veli Kanık’ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri açıkça görülmektedir.
varoluşçuluk (egzistansiyalizm
Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, genel olarak psikolojik ve kültürel devinimlerin; bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan felsefe akımı. Erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını ve bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir ulam (felsefi kategori) olduğu düşünülmüştür. İnsan yaradılışını anlamlandırma kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür
Varoluşçuluk, 19. yüzyılın ortalarında, baskın sistematik felsefeye karşı bir tepki olarak doğmuştur. Søren Kierkegaard'ın genel olarak ilk varoluşçu filozof olduğu görüşü hâkimdir. Hegelcilik ve Kantçılığa karşı olarak, Kierkegaard bireysel bir bakış açısına sahiptir. Onun oluşturduğu sorumluluk temelindeki görüş; yaşamın anlamına, tutku ve samimiyet ikilisinin gerçekçi çözümlemelerine dayanmaktadır. Varoluşçuluk II. Dünya Savaşı'nı izleyen günlerden sonra bilinirlik kazanmıştır. Akım, felsefenin yanında, teoloji, drama, resim, edebiyat ve psikoloji dallarını da etkilemiştir.
Varoluşçu felsefeciler tarz ve içerik olarak, geleneksel sistematikçilere veya akademik felsefecilere benzemektedir. Bu iki tarz ve içerik de, soyuttur ve insanın somut varlığından oldukça uzaktır. Scholars generally consider the views of existentialist philosophers to be profoundly different from one another relative to those of other philosophies.Varoluşçu felsefecilerin en çok eleştirildikleri konulardan biri, kullandıkları terimler olmuştur. Bu terimlerin karışıklık doğurduğu ve akım içinde terim tutarlılığının sağlanamadı iddia edilmiştir
SAYFA 11:
1. Metin Beş Şehir
1. Mustafa Kemal ile İsmet Paşa'nın yeni bir devlet kurma çabalarının tarihsel kökeni 1071 Malazgirt Meydan Muharebesine dayanır.
2. Yazara göre eski  hayat ağacını yeni meyvelerle donatan mucizenin temelinde Türk milletinin geçmiş devirlerde yaptığı büyük atılımlar yapması, büyük devletler kurması oluşturduğu medeniyetler vardır.
3. Gelecek çağların şerefini yapacak olan isim ve eserleri, İnönü'de sakarya' ve Dumlupınar' da harita başında geçen uykusuz gecelere, ve bu gecelerin ağır yükünü kemik ve kan pahasına taşıyan isimsiz şehit ve gazilere borçluyuz.
4. Metinde millet olmanın dini, sosyal, kültürel ve askeri yönü üzerinde durulmuştur.
5. Etkinlik:
Evet, bu eserlerin teması yazıldığı dönem hakkında bilgi vermektedir. Cumhuriyet devri Türk edebiyatında anadoluculuk kavramı cumhuriyet rejimi ile aparalel olarak gelişmiş, siyasi yapının gerçekleştirmek istediği atılımlar edebi eserlere yansımıştır.
SAYFA 17
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. Aşağıdaki cümlelerde geçen yargılar doğru ise D , yanlış ise Y yazınız.cemalaksoy.org
D,
D,
D,
2. E
3. SÜRREALİZM AKIMI, varoluşçuluk

1.ÜNİTE ÖLÇME DEĞERLENDİRME CEVAPLARI: 
1) A
2.D,Y,D
3)Cumhuriyet Dönemi şiirinde üç ana eğilim vardır: Memleketçiliği farklı  boyutlarda algılayıp uygulayanlar, öz şiirciler ve toplumcu gerçekçiler
Milli edebiyat ile başlayan HALKA açılma ve sanatçıların HALKA kaynaşması…….
HALK şiirinden yararlanılmış, genellikle HECE ölçüsü kullanılmıştır.
4) B (varoluşçuluk)
5) cumhuriyetçilik….

12.Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Lider Yayınları 20-46.Sayfa

12.Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Lider Yayınları 20-46.Sayfa

Sayfa 20

 12.SINIF EDEBİYAT
HAZIRLIK ÇALIŞMASI

1-deneme, makale, fıkra ile ilgili internette ilgi çok. siz yaparsınız
2-Gezi Türünün Gelişimi
Gezi türünün uzun bir geçmişi vardır. Bu günkü tanımına ve niteliğine tam uymasa da çok eski çağlarda gezi türünden sayılabilecek örneklerin bulunduğu bilinmektedir. Eski Yunanistan'dan başlayarak günümüze kadar çeşitli ülkelerden birçok gezgin, elçi, şair ve yazar gezip gördükleri yerleri anlatan eserler meydana getirmişlerdir
.
Başka ülkelere yapılan yolculuklarla ilgili ilk gezi yazılarına örnek olmak üzere M.S. 448'de Hun hükümdarı Atilla'ya gönderilen elçilik heyetinde görevli tarihçi Priskosun eseri ile M.S. 568 de Kilikyalı Zemarkhos'un Göktürkler ülkesinde Bizans İmparatorluğu elçisi iken tuttuğu notları gösterebiliriz.
İranlı şair ve din adamı Nasır Hüsrev 'in hac maksadıyla yaptığı Mekke gezisini ve bu arada Mısır ve Anadolu'nun doğusunda gördüklerini anlatan 'sefername' adlı eserini de ilk gezi kitapları arasında sayabiliriz.
Gezi türünün ilk önemli eselerini verenlerin başında şüphesiz Venedikli ünlü gezgin Marco Polo ile yine ünlü Arap gezgini İbn-i Batuta'yı anmamız gerekir.
Anı gelişimi:
Anı’nın eski karşılığı ‘hatıra’dır. Edebî bir tür olarak anı, bir kişinin aklının erdiği dönemden itibaren görüp yaşadığı, kendisi ve toplum için önemli gördüğü olayları ve durumları belli bir sistem içinde yazıya döktüğü, genellikle, otobiyografik metinlere denir. Otobiyografi, kişinin yalnızca kendisiyle ilgili bilgileri verirken anı, hem bireysel hem de sosyal anlamda bilgi içerir. Günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini aktarırken; anı yazarı, tarih olmuş eski zamanların olaylarını belleğe ya da belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu bakımdan anı metinleri yalnızca hatırlanabilen, unutulmayan, kaydedilebilen olayları içerdiği için tarihi aynen aksettirmekten uzaktır, büsbütün objektif olması beklenemez. Toplumların sosyal hayatlarında anı aktarmak önemli bir gelenektir. Özellikle yaşlı insanlar kendilerinden daha genç kimselere daha önce görüp geçirdiklerini, yaşadıkları ilginç olayları anlatırlar.
Anı yazma geleneği, Tanzimat döneminde, kimi devlet adamlarında batıdaki meslektaşlarına olan özentiden başlamış ve giderek günümüze kadar gelmiştir.
Tanzimat öncesindeki şuara tezkireleri, menakıpname, siyer, vekayi’name, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bilinen anlamıyla birer anı eseri olmasalar da bu türe özgü özellikleri taşırlar.
Anılar konuları itibariyle genellikle siyasî ve edebî olmak üzere iki kategoride değerlendirilmektedir. Bunlar kesin sınırlandırmalar değildir. Bir siyasî anı kitabında edebî anılar da olabilmektedir. Kimi anı kitapları da toplum içinde belli özellikleriyle seçilmiş kişilerin portrelerinden oluşmaktadır. Halit Fahri Ozansoy Edebiyatçılarımız Geçiyor (1939), Yahya Kemal Beyatlı Siyasî ve Edebî Portreler (1968); Yusuf Ziya Ortaç Portreler (1960); Hakkı Süha Sezgin Edebî Portreler’i (İstanbul 1997); Beşir Ayvazoğlu Defterimde 40 Suret (İstanbul 1996)… gibi.
SAYFA 21 VE 22 ETKİNLİK CEVAPLARI

1-8 birimden oluşmuştur
2- ortak tema roman ve şiir okumaktır.
Birinci paragraf: şiir ve roman en çok okuduğumuz türlerdir.
ikinci paragraf:bu ilginin sebebi başkaların yaşamına duyulan meraktır.
üçüncü paragraf: romancıyı eser yazmaya iten sebepler
dördüncü paragraf: romancı ve yaşar iç dünyasındaki yaşamı tüm insanlarla paylaşmak ister
beşinci paragraf: okuyucu yazarın dünyasında kendisine bir yer bulur
……
……
3-1.anlam birimi: şiir ve roman en çok okunan türdür
2.anlam birimi:başkaların yaşantı ve düşünceleri ilgimizi çeker
3.anlam birimi:romancıyı şiir yazmaya iten sebepler vardır

4.anlam birimi:romancı kurudğu dünyayı okuyucu ile paylaşmaktadır
5.anlam birimi: okuyucu okufduğu eserde kendine yer bulur
6.anlam birimi:romanın amacı bir şey öğretmen değil
7.anlam birimi:roman ve şiir kişilerde farklı duygular yaratır
8.anlam birimi:okuma hevesini,gücünü kaybetmemek gerekir
ANA DÜŞÜNCE: roman ve şiir okumak insana çok şey kazandırır.
4-sırasıyla tabloya yerleştiriniz:
giriş,gelişme,gelişme,gelişme,gelişme,gelişme,gelişme,sonuç
5-yazılış amacı: okuyucunun düşüncelerini etkilemek farklı bakış açısı kazandırmak
Sayfa 23 cevapları

6-roamn ve şiir okumanın önemi günümüzde de bir çok platformda tartışılmaktadır. Özellikle kültür ve sanat dünyasında sıkça bu konular irdelenmektedir. Edebiyatımızda var olduğundan bu yana sürekli tartışılmış ve çeşitli yorumlara neden olmuşlardır.
7-teması sesli olarak televizyon, radyo gibi iletişim araçlarıyla da ifade edilebilir
8-
terim: roman, şiir edebiyat, tarih
kavram: gerçek ,varlık, zenginlik, özlem, alın, ilgi, derin, düzen
gündelik hayatla ilgili ifadeler: sevmek, yatakhane, hatırlama, gizlice, didinmek, çalışmak, fırsat bulmak, çanta, şiir, roman
9-metnin dil anlatım özellikleri.
*açık ve sade dil
*açıklayıcı anlatım kullanılmış
*öznel bir anlatıma çoğunlukla yer verilmiş
*karşılaştırma, örneklendirme, çıkarımda bulunma metotlarına yer verilmiş
10-öğretici metin geleneğine bağlı kalınmıştır
11-
Niçin okuruz alanına yazınız: yazar aynı zamanda şiir ve roman eleştirmenidir. bu nedenle roman ve şiirin okuyucu üzerindeki etkisi metinde başarılıdır.
fikri edebi yönü alanına yazınız: Suut Kemal Yetkin (d. 1903, Şanlıurfa, Türkiye) – (ö. 18 Nisan 1980), Türk edebiyatçı, denemeci, edebiyat profesörü.
Yazın yaşamına Suut Saffet takma adıyla şiir ve mensur şiirler yazarak başladı. Estetik, sanat, felsefe, resim konularındaki yapıtlarının yanı sıra, deneme türünde yapıtlar vermiştir. Edebiyatın türlü konuları üzerinde özlü düşüncelerini kaleme alan deneme türünün en başarılı temsilcilerinden olmuştur. 1959-1963 yılları arasında Ankara Üniversitesi Rektörlüğünde bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (1. Dönem) Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi'nin oğludur. Devlet Bakanlığı, Fahri Korutürk ve İhsan Sabri Çağlayangil dönemlerinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yapmış İlhan Öztrak'ın kayıpederidir.
TBMM VII. ve VIII. Dönem Urfa Milletvekilliği yapmıştır.
Bazı eserleri[değiştir]
Şiir Üzerine Düşünceler
Günlerin Götürdüğü
Yokuşa Doğru
Düşün Payı
Estetik
Metafizik
Edebiyat Konuşmaları
Edebiyat Üzerine
Yarına İnanmak
Yazılanı Yaşama
Canım Kitap
Büyük Tedirginler (Mustaripler
25. Sayfa Cevapları

1- 7 birimden oluşmuş
2- metnin yazılış amacı: Türk edebiyatının evrensel bir özellik taşımadığını milli ve coğrafi kalıplara sıkıştığı eleştirisinde bulunmak. tüm paragraflar bu düşünceyi desteklemektedir
3-kendisinden öncekilerin milliyetçilik vatanseverlik duyguların ötesine geçmediklerini, evrenselleşmediklerini belirtmekte yani.
4-günümüzde geçerlidir. Günümüzde de edebiyat yazarları eleştirmekte evrensel çizgiye edebiyatımızın yaklaşması ile ilgili olumlu ve olumsuz eleştiriler yapılmaktadır.
5-metnin ana düşüncesi edebiyatımızın evrenselleşmediğidir. yazar 20.yy da yaşamıştır. bu dönemde batılılaşma hız kazanmış, edebiyatın geçirdiği değişim süreci tartışılmıştır. bazı yazar edebiyatın geçmişten tamamen koptuğunu bazıları ise edebiyatın batılılaşmadığını öne sürmüştür. yazarda bu kapsamda düşüncelerini dile getirmiştir.
6-radyo ve televizyon
7-savunduğu düşünce: yazarlarımız belli temaların dışına çıkmadıklarından evrenselleşmediler.
8-
TERİM: edebiyat, felsefe ,şiir roman
KAVRAM: milliyetçilik, zeka, ahlak, varlık, heyecan, bilgi
İFADELER: dünya görüşü, ifade, dava, sevgili, basit, kalite
9-Milli edebiyat geleneği yansıtılmakta. sade bir dil, dönemin nesir dili etkisi var.
4 etkinlik:
edebi yönü alanına yazınız:
Peyami Safa nın ilk görünen vasfı, kendi kendini yetistirmis, kültürlü, cok yanlı bir yazar olmasıdır. Bu niteligi dolayısıyle bircok bilgi dalında yazabilmis, tartısmalarda agır basmıstır. Estetik ve sosyal bilimlerin hemen her kolunda (resim,musiki,edebiyat…gibi) bilgi ve görüs sahibidir.Bu ilimlerin Dogu ve Batı daki gelismelerini izleyerek fıkra ve makalelerinde, hatta(biraz kusur sayılacak genislikte )romanlarında kullanmıstır. Hele tıp ,sosyoloji ve psikolojideki malumatı bu ilimlerin uzmanlarını imrendirecek kıvamdadır. Romancılıktaki kudreti ölcüsünde roman nazariyelerini de bildigi görülmektedir. Batı yayınlarından okudugu şeyleri aynen tekrarlamayıp kendince bir senteze kavusturması ,seckin ve aydın kisiligini belirtmektedir.
Esele olan ilişkisi alanına yazınız:
Peyami safa eleştirileriyle de tanınan bir yazardır. bu metinde batılılaşma sorununu kendi penceresinden değerlendirmiş çözüm önerilerinde bulunmuştur.

25-28. Sayfa Etkinlik Cevapları

1- Yazarın metni yazmasının amacı Niğde-Kayseri arasındaki yolculuk izlenimlerini paylaşmaktır. İletmek istediği düşünce ise otorayın ulaşıma getirmiş olduğu kolaylıktır.

2-paragraflar halinde ve bir plan içerisinde yazılmış metin. Birimler arasında anlam bütünlüğü var giriş ,gelişme sonuç bölümlerinde düşünceler dile getirilmiş.

3-giriş: Niğdeye yaklaşırken şairin şiirine konu olan hanın görülmesi
gelişme: Faruk Nafız dönemi ile şimdiki ulaşım imkanların karşılaştırılması, yolculuğun şiire etkileri
sonuç: yeni buluşların edebiyattaki romantizmi olumsuz etkilemesi

4-Ana düşünce şu: edebiyattaki romantizmi yeni buluşlar nedeniyle gittikçe kaybolmakta. bu sorun günümüzde devam etmekte yeni buluşla insanları duygusallığa sevk etmesi, taklitçiliğin artması, yaratıcılığın azalması günümüzün de sorunudur. Bu sorunlar günümüzde görsel ve yazılı basında dile getirilmektedir.
5-teknolojinin hızlı geliştiği bir dönemde eski şair ve eserlerin derinliği, yaşamla yakınlığı daha çok hissedilmiştir.
6-terim: oya, demokrat, otoray, şilte, tayyare, spleen, şiir
kavram: hüzün, karanlık, şüphe, mesafe, korku, yas, icat
gündelik hayat: işaret etmek, oturan ,şehir, iyi seçememek, ağaç kümeler, eteğini sarmak

7-açık ve sade bir dil, gerçek anlamda kelime kullanımı, öyküleyici, betimleyici anlatıma başvurulmuş, birinci tekil ağzı kullanılmış
8-cumhuriyet dönemi nesri geleneğine uygun yazılmış
9-Yazar, öykü, roman ve oyunlarıyla edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Kahramanları genelde tek yönlüdür. Olay kahramanlarını çevreyle birlikte verir.
Anadolu insanını iyi tanıdığını eserlerinden anlaşılır. Bazı eserlerinde genç cumhuriyetin toplumsal ideallerini işlemiştir. Reşat Nuri Güntekin eserlerine konuşma dilinin zenginliğini zorlanmadan yansıtır.
Sayfa 31
1-Geçmişte yaşadığı bir olayı paylaşmak için yazmıştır.
2-ileti: edebiyat yazarları işgal altındaki yurdumuzdaki halkın kurtuluş mücadelelerine çok önemli katkı sağlamışlardır.
Düşünce paragraflarda çeşitli boyutlarda ele alınmış. İşgalin yazarlar üzerindeki etkisi, yazarlardaki milli irade gücü, yazarlardaki imtiyaz ve cesaret ayrı ayrı paragraflarda ele alınmıştır.
3-Kronolojik sıraya dikkat edilmiştir. önce İzmir’in işgali, sonra halkın tepkisi gibi olaylar sırasıyla anlatılmıştır.
4-evet işlenmekte ve ilgi görmektedir
5-Evet arasında bir ilişki vardır. Bağımsızlık mücadelesi ile ilgili anılar ve olaylar her zaman ilgi görmüş yazarda kendi çevresindeki olayları esere konu olarak seçmiştir
6-Evet edilebilir. Günümüzde de Kurtuluş Savaş ı konusu bir çok dalda ele alınmakta özellikle tiyatro ve sinema bunların başında gelmektedir.
7-metin milli irade çevresinde yazılmıştır
8-terimler: dergi, imtiyaz, makale, gazete
kavramlar: merak, suç, siyaset, matem,
ifadeler: rıhtım, çarpışma, haber, toplantı,
metin Cumhuriyet dönemi nesrinin dil ve anlatım geleneğine uygun yazılmıştır.
9-Sabiha Derviş Sertel (1895 – 2 Eylül 1968), Türk gazeteci, yazar.
Gazeteciliği meslek olarak benimsemiş ilk Türk kadın yazardır.[kaynak belirtilmeli] Türkiye’de feminizmin öncüleri arasında sayılır. Sol görüşlü bir yazardır.
Türk basın tarihinde önemli bir isim olan Zekeriya Sertel’in eşidir.
Kitapları
Tevfik Fikret – Mehmet Akif Kavgası (1940)
Tevfik Fikret İdeolojisi ve Felsefesi (1946)
Roman Gibi (1969)
Gazeteciliğe eşiyle birlikte Büyük Mecmua adlı haftalık dergiyi çıkararak başladı. Halide Edip'in başyazarı olduğu ve Falih Rıfkı, Köprülüzade Fuat, Reşat Nuri, Faruk Nafiz, Ömer Seyfettin gibi aydınların yazılar yayınladığı Büyük Mecmua’da, kadın sorunlarına eğilen yazılar yazdı. 1917 yılında ilk çocuğu Sevim dünyaya geldi.
Sayfa 32 Cevapları
1-okuyucuya iletmek istediği düşünceyi daha iyi anlatmak için lokantacı ve ressam arasındaki olayı örnek göstermiştir
2-metin paragraflardan oluşmuştur
bu paragraflar metnin iletisini desteklemektedir
3-sanat ve edebiyatın bir birtakım olduğunu belli bir sürecin ürünü olduğunu açıklamakta
4-günümüzde de geçerliliğini korumakta. Çünkü sanatın kültür ve anlayış birikimi olduğu günümüzde geçerliliğini koruyan bir düşünce
5-siz cevaplayınız.
SAYFA 33
6-Yazar Tanzimat sanatçılarının dışlandığı bir dönemde bu yazılı kaleme almıştır. Özellikle yaşadığı dönemde Tanzimat sanatçılarının yok sayıldığını düşünürsek yazar dönemi sosyal gerçekliliği etkisi altında kaleme aldığını düşünebiliriz
7-yazar kendinde önceki edebiyatçı ve yazarları şairleri değersiz bulan aydınları eleştirmektedir. Ona göre eksikliklerine göre Tanzimat sanatçıları yerli bizim sanatçılardır. Tanzimat sanatçıları batılılaşmanın ilk temellerini atmış çağdaş edebiyatın önünü açmışlardır.
8-bu kelimelerden yararlanması dilin açık sade ve anlaşılır, akıcı olmasını sağlamıştır
9-metin cumhuriyet nesrin geleneğine uygun yazılmıştır
SAYFA 34
1- herkes istediği biçimde ibadet edebilir, dinler arasında ayrım yoktur, insanlar inanç ve din bakımında kanun önünde eşittir
2-Din ve Vicdan Özgürlüğü, insan haklarının önemli bir bölümünü teşkil etmektedir Bu nedenle dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunması bütün semâvî dinlerin olmazsa olmaz şartıdır Buradan hareketle din ve vicdan özgürlüğünün tarihin her döneminde fert, toplum ve milli bütünlük açısından önem arzettiğini görüyoruz
Din ve Vicdan özgürlüğünün temel unsurları îmân etme, bağlı bulunduğu dinin esaslarına göre amel etme, onu öğrenme, öğretme, tebliğ etme emir ve yasaklarına riâyet etmek gibi hususlardır
Vicdan ise iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırmaya yardımcı olan ve insana iyilik yaptığı zaman huzur ve sevinç, kötülük işlediği zaman pişmanlık, elem ve ızdırap veren ahlâkî bir duygudur
Din ve vicdan hürriyetinin olmadığı yerde kavga, düşmanlık ve kin vardır.
3-Atatürkçü düşüncede lâiklik başka milletlerdeki uygulamalardan farklıdır. Çünkü halkı müslüman olan ve lâikliği uygulayan tek ülke Türkiye’dir. Batı’da lâikliği uygulayan ülkelerin dinleri, millî kültürleri, değer yargıları, örf ve âdetleri… Türkiye’dekinden farklıdır
Atatürkçü düşüncede lâikliğin, kendine özgü bir özelliği olduğu anlaşılmış, bize göre şu temel unsur ve özellikleri taşıdığı sonucuna varılmıştır:
a) Din ve vicdan hürriyeti,
b) Resmî bir devlet dininin bulunmaması,
c) Devletin din ve mezhep ayrımı gözetmemesi,
ç) Devlet kurumlarıyla din kurumlarının ayrılmış olması,
d) Devlet yönetiminin din kurallarına bağlı olmaması.
a- Türkiye Cumhuriyetinde lâikliğin, birinci temel unsuru ve özelliği, din ve vicdan hürriyetidir. Nitekim Anayasamızda, “Herkes vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” (Madde: 24) denilmektedir. Din ve vicdan hürriyeti, inanç ve ibadet hürriyetini de kapsamaktadır. Nitekim Atatürk de şöyle demektedir: “Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir”. “Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi ne bir din ve ne de bir mezhep kabulüne icbar edebilir”. “Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Yani ibadet hürriyeti vardır”
ANLAMA VE YORUMLAMA CEVAPLARı
1-açıklık: laikliğin Türkiye’de doğuşu cumhuriyetle başlar
duruluk: Yurttaşlar dini mezhebini seçmekte özgürdür
akıcılık: vatandaşların dini inanışlarına kimse karışamaz
yalınlık: devlet dinler arasında bir ayırım gözetmez
2-sırasıyla tabloya yazınız
deneme
makale
gezi
anı
fıkra
bilimsel makale

Lider Yayınları (Cumhuriyet Döneminde Öğretici Metinler) Ölçme ve Değerlendirme – Sayfa 41

12. Sınıf Türk Edebiyatı Kitabı Cevapları (Cumhuriyet Döneminde Öğretici Metinler) 

Ölçme ve Değerlendirme

1. Aşağıdaki cümlelerin bildirdiği yargılar doğru ise karşılarına “D”, yanlış ise “Y” yazınız.
• Öğretici metinlerde güdülen temel amaç etkileyiciliktir. ( Y )
• Tarihsel olayları konu alan metinlere “tarihî metin” denir. ( D)
• Evrenin oluşumu, insanlığın varlığı ile ilgili sorulara yanıt olması için üretilmiş bilgiler felsefi bilgi grubunda yer alır. ( D )
2. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere uygun kelimeleri yazınız.
• Öğretici metinlerin yazılış amacı bilgi vermektedir.
• Öğretici metinlerde anlam birimleri bir  ana düşünce    etrafında birleşir.
• Öğretici metinlerin dilinin belirgin özelliği açıklayıcı ve nesnel olmasıdır.
3. Aşağıda verilenlerden hangisi öğretici metin türlerinden biridir?
A) Masal               B) Hikâye
C) Roman             D) Röportaj
E) Fabl
CEVAP: D
4. Aşağıda verilenlerden hangisi “Laiklik” ilkesine aykırıdır?
A) Sosyal hayatta serbestlik             B) Din ve vicdan hürriyeti
C) Düşünce özgürlüğü      D) Başka inançlara saygı
E) Dogmalara bağlılık
cevap: E

2. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME

1. Öğretici metinlerle ilgili aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere uygun kelimeleri yazınız.
• Tanınmış kişilerin hayatını anlatan eserlere biyografi denir.
• Makaledesöylenenlerin belgelere, kanıtlara dayanması gerekir.
• Anı metinlerde anlatılanlar kronolojik bir sıra içinde verilir.
2. Aşağıdaki cümlelerin bildirdiği yargılar doğru ise karşılarına “D”, yanhş ise “Y” yazınız.
• Denemelerde öznel bir anlatıma yer verilir. (  D )
• Makalede, konunun ciddiyetine bağlı olarak tarafsız ve bilimsel bir üslup kullanılır. ( D )
• Fıkrada, görüş ve düşünceleri kanıtlama amacı güdülür. ( Y )
• Röportaj gazete çevresinde oluşan öğretici metinlerdendir. (  D )
• Eleştiride eser, yazar, uygulamalar ve dönem ele alınır. ( D )
• Günlükler, yaşanılanların ve görülenlerin günü gününe yazılması sonucu ortaya çıkan metinlerdir. ( D )
3. —. Montaigne (Monteyn)’in kendine dönük, söyleşi havasında, gelişigüzel yazılmış duygusu uyan­dıran; Bacon (Beykın)’ın ise nesnel, özlü, betimleyici denemeler yazdığı söylenir. İki denemecinin yalnızca biçiminin değil, bakıp yorumladıkları dünyanın da farklı olduğu görülebilir. Montaigne (Monteyn)’in denemelerini, “kendi benliğini anlamak için” oluşturduğu, Bacon (Beykın)’ınsa “deği­şik alanlarda edindiği gözlem ve deneyimleri insanların yararlanabileceği bir bilgelikle” yazdığı, de­nemelerinden anlaşılmaktadır.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) Denemenin dokusu yazardan yazara değişir.
B) Her denemecinin anlatım biçimi kendine özgüdür.
C) Denemenin konuşma tadı taşıması dilin kullanımıyla ilgilidir.
D) Her denemecinin bir çıraklık bir de ustalık dönemi vardır.
E) Deneme, kişiselliğe dayalı, rahat okunan bir yazı türüdür.
(2009/ÖSS)
Cevap: D

SAYFA 43

4. I. Makale                     açıklayıcı nitelik
II. Otobiyografi                    3. kişili anlatım
III. Köşe yazısı               güncel sorunlar
IV. Hitabet                     seslenme sözleri
V. Masal                                  tekerlemeler
Yukarıdaki numaralanmış terimlerden hangisi karşısındakiyle ilişkilendirilemez?
A) I.         B) II.       C) III.
D) IV.      E) V.
(2010/YLS)
Açıklama: Otobiyografide birinci kişili anlatım vardır. Yazar, kendi hayat hikayesini anlatmaktadır.
5. Aşağıdakilerin hangisinde boş bırakılan yere ayraç içindeki sözcük getirilirse tanımyanlış olur?
A) …………….yazarın herhangi bir konu üzerinde kesin sonuçlara varmadan, kişisel görüş ve düşünce­lerini senli benli bir anlatım içinde verdiği yazı türüdür. (Makale)
B) ……………..ünlü kişilerin yaşamlarını, yaptıklarını, yaşadıkları döneme katkılarını anlatan yazı ve ki­taplara denir. (Biyografi)
C) Bir kimsenin kendi yaşam öyküsünü kendisinin yazıp anlattığı yapıtlara      denir. (Otobiyog­rafi)
D) Bir topluluk önünde belirli bir konuda yapılan etkili ve inandırıcı konuşmalara           denir. (Nu­tuk)
E) Bir yazarın, başından geçen ya da tanık olduğu olay ve olguları bilgilerine, gözlemlerine daya­narak anlattığı yazı türüne             denir. (Anı)
doğru cevap A
6. “Ben gazetedeki köşemde roman eleştirileri yapmam. Zaten bu köşenin görevi de eleştiri değildir. Amacım, okuyucuya bazı günlük sorunları tanıtmak, bu sorunlar hakkında düşüncelerimi, derinli­ğe inmeden, kanıtlamaya kalkmadan söylemektir. Kısa, yoğun, günübirlik yazılardır bunlar.” diyen bir sanatçının özellikle hangi türde yazdığı söylenebilir?
A) Mektup             B) Fıkra C) Deneme
D) Makale             E) Anı
(1984/ÖYS)
Cevap: B
7. “Her gün yazıyorum. Her gün gazetede çıkıyor bunlar. Güncel sorunlar yanında edebiyat yazıları da yazıyorum. Bunları, hikâyelere benzer, hikâyecikler biçiminde oluşturuyorum. Yazılarımı bu tü­rün bilinen, alışılmış tekniğiyle değil, kendi istediğim gibi yazdım ve okuyucu da bunu benimsedi. Bu da benim için sürekli edebiyat çalışması oluyor.”
Yazarın paragrafta sözünü ettiği yazı türü aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Makale             B) Deneme          C) Fıkra
D) Hikâye             E) Günlük
(1985/ÖYS)
Cevap: C

SAYFA 44

8. Yazar, bir toplum gerçeğini belirtmek istiyor. Bir çevreyi, bu çevrenin kişilerini görmüş, biliyor. Bun­dan bir roman çıkarmak istemiş. Ne var ki romanı okuyup bitirdikten sonra, zihnimizde yalnız bir­takım olayların izleri kalıyor. Bir de yazarın bunlara karşı yergici tutumu. Yazarın tutumunu beğe­niyor, öfkesine katılıyoruz. Ama bu, kitabı deneme ile röportaj arası bir yapıt olmaktan kurtaramı­yor. Daha doğrusu ona bir roman tadı kazandırmıyor.
Bu parçada, aşağıdaki edebiyat türlerinden hangisine özgü nitelikler ağır basmaktadır?
A) Günlük
B) Eleştiri
C) Anı
D) Fıkra
E) Makale
(1989/ÖYS)
Cevap: B
9. Yazarın, bilimsel bir konuda iddia ve ispat kaygısı güderek düşüncelerini açıkladığı yazı tü­rüne ne ad verilir?
A) Deneme
B) Anı
C) Eleştiri
D) Röportaj
E) Makale
Cevap: E
10. Türk edebiyatında bu türün örnekleri, Cumhuriyet’ten önce de verilmiştir. Evliya Çelebi’nin “Seya­hatname”si edebiyatımızda bu türün ilk örneklerinden biri olarak sayılır. Seydi Ali Reis, Yirmi Se­kiz Mehmet Çelebi, Ahmet Mithat Efendi, Falih Rıfkı Atay ve Reşat Nuri Güntekin’in de bu türde eseri vardır.
Bu parçada sözü edilen yazınsal tür aşağıdakilerden hangisidir?
A) Öykü
B) Anı
C) Roman
D) Deneme
E) Gezi
11. Bu, son bir yıl içinde okuduğum romanlar arasında etkisinden uzun süre kurtulamadığım bir çevi­ri roman. Yazar, bu romanında öncekilerden farklı bir yol izlemiş. Bir kahramanın çevresinde ge­lişen bir öykü kurgulamış. Abartıyla yalınlığı, komediyle trajedinin özelliklerini bir arada kullanmış. Bir yıl gibi bir zaman dilimini çok az geri dönüşlerle anlatmış. Haftalarca “çok satanlar” listesinde yer alan bu çeviri yapıt, Türk okurundan gördüğü ilgiyi Fransız ve İngiliz okurlardan görmemiş. Bu durum, çevirmenin başarısı olarak değerlendirilebilir.
Bu parçada aşağıdaki yazı türlerinden hangisine ait özellikler ağır basmaktadır?
A) Makale
B) Deneme
C) Eleştiri
D) Fıkra
E) Günlük
(2006/ÖSS)
Cevap: C
12. Nurullah Ataç’la ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?
A) Eleştiri türünün gelişmesinde önemli katkıda bulunmuştur.
B) Dilimizin özleşmesine öncülük etmiştir.
C) Konuşma dilindeki devrik cümlenin yazıda da kullanılmasını yaygınlaştırmaya çalışmıştır.
D) Yaşadığı dönemde deneme türünün başarılı bir temsilcisi olmuştur.
E) Öykü alanında da ürünler vermiştir.
(1995/ÖYS)
Cevap: E
13. İnsanların işine yaramayan bir mesleği yapmaktan utanç duyardım.” Bana bu sözü, Aşağı Fırat Bölgesi’nde MÖ 4000 yıllarını araştıran Çinli bir arkeolog söyledi. Kazıdan çıkardıklarını bilgisaya­ra göndermek üzere kodlamaktaydı o sırada. İlk bakışta binlerce yıl öncesinin bir çömlek parçası­nı ya da bozkır toprağını araştırmayı amaçlayan bir çalışmanın, bilim çevreleri dışındaki insanla­rın ne işine yarayacağı sorulabilir. Tıpkı sözcükleri yan yana, alt alta sıralayarak şiir yazmanın ne işe yaradığının sorulabileceği gibi. Ama günümüzden 6000 yıl önce Sümerlerin kumlu toprakta bit­ki yetiştirmenin gizini bulduğunu ortaya çıkarmak arkeolojinin insanlığa bir armağanıdır. Bunun gi­bi ben de sıkıntılı günlerimde Neruda ve Nazım’la konuşarak yaşamımı yönlendirirken şiirin bu ya­rarını nasıl göz ardı edebilirim.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Tanımlama
B) Alıntı
C) Nesnel veriler
D) Karşılaştırma
E) Terimler
(2010/LYS)
Cevap: A

SAYFA 46

14. Yaşadığımız günleri duyurur bize edebiyat dergileri. Yaşamı kalıcı yanlarıyla verir. Hele en taze şiirler, dizeler! Ataç, “Ölürken bana en genç şairin en son şiirinden dizeler okusunlar.” demiş. Ben de her sabah uyanır uyanmaz, her gece yatmadan önce, en yeni dizeleri okurum. Taze dizelerle yaşamak kadar kişiyi gençleştiren, yaşama bağlayan bir şey olamaz. Ne demiş Baudelaire (Bodler): “Sağlıklı bir kişi yirmi dört saat ekmeksiz yaşar ama şiirsiz asla.” Şiir okumanın tadını alırsa­nız siz de hak verirsiniz bu söze.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Tanıklıklardan yararlanılması
B) Olasılık dile getirilmesi
C) Koşul belirtilmesi
D) Öznellik ağır basması
E) Nitelendirmelerden yararlanması
(2010/LYS)
Cevap: B
15. Aşağıdakilerden hangisi, biyografi ile otobiyografi arasındaki farklardan birideğildir?
A) Biyografide dolaylı, otobiyografide doğrudan anlatımın olması
B) Biyografide nesnelliğin, otobiyografide yer yer öznelliğin ağır basması
C) Biyografinin kişinin dış dünyasına, otobiyografinin iç dünyasına yönelik olması
D) Biyografide belgelerin, otobiyografide belleğin önem kazanması
E) Biyografide ve otobiyografide kişinin anlatılanları kendisiyle sınırlaması
Cevap: E

Facebook